Cumhuriyet Meydanı’nda coşkulu tören
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 101.yıl dönümü nedeniyle CHP Fethiye İlçe Başkanlığı ile bazı sivil toplum kuruluşları tarafından Cumhuriyet Meydanı Atatürk Anıtı önünde tören düzenlendi.
30 Ağustos Zaferi ve Büyük Taarruz ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 101.yıl dönümü nedeniyle düzenlenen kutlama törenine; Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca, CHP Muğla eski milletvekillerinden Sami Gökmen ve Nurettin Demir, CHP İlçe Başkan Vekili Av. Mustafa Barış Güler, Deva Partisi İlçe Başkanı Saniye Kulaç, Fethiye Ziraat Odası Başkanı Kenan Karayiğit, törene katılan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve üyeleri ile vatandaşlar katıldı. Tören çelenklerin Atatürk anıtına sunumuyla başladı. Cumhuriyet Halk Partisi Fethiye İlçe Başkanı Av. Mustafa Barış Güler ve sivil toplum kuruluşları ile derneklerin başkan ve üyeleri Atatürk anıtına çelenk sundular. Bazı sivil toplum kuruluşları da Atatürk anıtına çiçek sunumu yaptı. Daha sonra saygı duruşunda bulunulup İstiklal Marşımızın söylendi. Günün anlam ve önemi hakkında tören katılan sivil toplum kuruluşları adına Atatürkçü Düşünce Derneği Fethiye şubesinden Ömer Bartu Siva, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın anlam ve önemini belirten konuşmayı gerçekleştirdi.
“6 AY’DA AŞILABİLİR DENİLEN MEVZİLER 6 SAATTE DARMADAĞIN EDİLDİ”
Ömer Bartu Siva konuşmasında; istiklal madalyası sahibi Yazar Falih Rıfkı Atay’ın hatıralarından alıntılar yaparak “İngiliz Genel Kurmayının “Türkler bu tahkimatı 6 ayda aşabilirlerse 6 günde aşmış gibi sevinebilirler” dediği Yunan mevzileri 6 saatte darmadağın edildi, 30 Ağustos’ta Zafer kesinleşti, Başkomutan’ın “Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini alan Mehmetçik 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi, işgalcileri ve işbirlikçilerini denize döktü. “Bu zafer millet meclisine, hükümete, bazı ordu komutanlarına rağmen başkomutan Mustafa Kemal tarafından kazanılmıştı” diyor Falih Rıfkı. Haklıdır. Herkese ve her şeye rağmen kazanılmıştır savaş “Akılla, bilimle ve millete güvenle.” Ulus ve Ordu yokluklarla, yoksunluklarla, ihanetler ve isyanlarla boğuşa boğuşa “Ya İstiklâl Ya Ölüm” dediği bir kader savaşına girişmişken meclisteki bazı milletvekilleri ile yancılarının “Vatanı kurtarsak bile Mustafa Kemal’den kurtulamayız” kaygısıyla işgalci emperyalistlerin peşine takıldıkları, akla gelmedik tuzaklar kurmaya, Mustafa Kemal Paşa’yı Başkomutanlıktan uzaklaştırmaya, meclis dışı bırakmaya, hatta yok etmeye çalıştıkları görülmüştür. İşgalcilerin tezgâhları, güdümlerindeki Saray ve hükümetinin entrikaları, kışkırttıkları isyanlar, Kuvayı İnzibatiye dedikleri düzmece ordular da cabası… Nazım’ın “Ateşi ve ihaneti gördük” dediği günlerdir. Bu emperyalist işbirlikçisi hainlerin soyları kurumuş da değildir. Gün gelmiş ardılları “Keşke Yunan kazansaydı” diyebilmiş, kimilerince el üstünde tutulabilmişlerdir. Yani İsmet (İnönü) Paşa boşuna “Hiçbir ülke yoktur ki, kendi içinden bizim kadar hain yetiştirebilsin.” dememiştir. Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı, bir Ulusun gerçek bir dahi liderliğinde kadını ve erkeğiyle, çocuğu ve yaşlısıyla topyekûn mücadelesinin destanlaşmış öyküsüdür. Bu Destan; Dumlupınar şehitliğinde yatan 1914 doğumlu 8 yaşındaki Ömer oğlu Hüsnü’nün, 11 yaşındaki Abdullah’ın, Gördesli Makbule’nin, Nezahat Onbaşı’nın, Ilgaz dağlarında bebesiyle donarak şehit düşen Şerife Bacı’nın ve daha on binlerce vatan evladının temiz kanları ile yazılmıştır. Günümüzde Atatürk’e, İsmet Paşa’ya hakaret eden, Milli Mücadele’yi ve Büyük Zafer’i unutturmaya çatışan, Mondros teslimiyetini, Sevr zilletini görmezden gelip Lozan’a “Hezimet” diyen aymazların, en azından bu Destan’ı kanlarıyla yazan kahramanlarımıza, aziz şehitlerimize verecekleri bir hesap vardır mutlaka. Bu gibiler cahil cesaretleriyle hadlerini aşmamalı, milletimizin sinir uçları ile oynamamalıdırlar. Bulunduğumuz coğrafyada Üniter Ulus Devlet ve Laik Cumhuriyet güvencesinden yoksun ulusların nasıl emperyalizme yem oldukları Irak’tan Suriye ve Libya’ya kadar birçok örnekle ortadadır. Ders alınmalıdır. Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; “Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.” Tarih bilimdir ve asla nankör değildir. Ulusumuzun hemen tamamı elbette her şeyi Büyük Zafer’e borçlu olduğunun bilincindedir ve başta Atatürk, Kuvayı Milliye kahramanlarımızı da, aziz şehit ve gazilerimizi de, Cumhuriyetimiz ’in kurucularını ve Kemalist Devrim kadrolarını da minnetle, şükranla yad etmektedir. Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyetimiz ‘in 100. yılında Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asarak Yeniden Atatürk Cumhuriyet’ine ulaşma azim ve kararındadır. Büyük Taarruz ’un ve 30 Ağustos Zaferimiz ’in 101. şeref yılı kutlu olsun” dedi. (Haber: Efe Can Bozkurt/foto-Gökhan Ayyıldız)